Haldun Taner’in “On İkiye Bir Var” Adlı Öyküsünde Zaman Kavramının Ele Alınışı ve Zamanın Modern Çağ ve Edebiyattaki Kullanımı
Zaman, önemini kavrayamadığımız ve değerini bilmediğimiz, ama aynı zamanda kendisine bağımlı olarak yaşadığımız, çağımızın en çaresiz hastalığıdır. Gün geçtikçe her alanda kendisini farklı yönleriyle ortaya çıkartan zaman, hayatımızın önemli bir parçası olmuştur. Farklı bakış açılarıyla, farklı anlamlar kazanan zaman kavramı, belirli bir bütün olsa da her alan zamanı kendi ihtiyaçları yönünde değerlendirmiştir. Örneğin; astrolojide farklı psikolojide farklı bir kavram olarak ele alınabilir zaman. Bu ayrım edebiyat için de geçerlidir; zaman edebiyatta eski yıllardan beri çok önemli bir yere sahiptir. Ancak modern çağda her an daha çok anlam kazanan zaman, edebi eserlerde bu etkisini yansıtmış ve edebi eserlerin anlaşılabilmesi için en önemli yardımcılardan biri olmuştur. Bu nedenle bazı edebiyatçılar zamanın değerini fark edip, bunu insanlara anlatma çabası içine girmiştir. Bu yazarlardan biri de Haldun Taner’dir. Haldun Taner’in bu çabasını kanıtlayan en büyük kanıtta öyküsü “On İkiye Bir Var”dır.
Haldun Taner, öyküsünde modern çağda yadsınamayacak bir öneme sahip olan zamanın, yeterli değeri görmediği konusuna olan düşüncesini savunmuştur. Zamanını bilinçsiz bir şekilde geçiren, doğru şekilde kullanamayan kişilere karşı yazılmış olan bu öykü, açıkça bu tür insanları eleştirmiştir. Her an zamanın, hayatımızda daha da önemli bir yeri kapladığı göz önüne alındığında, yazarın düşüncesine göre insanlar bu konuda daha duyarlı olmalıdırlar.
Zamana karşı aşırı derecede duyarlı bir insanı, öyküsüne başkarakter olarak seçen yazar, öyküsünün devamında bu soruna ironik bir şekilde yaklaşacağının da ipucunu öykünün başında bu vesileyle vermiştir. Başta yalnızca saat sorulduğunda kesin olarak saati söyleyerek yanıt veren karakter, öykü boyunca gerçek manada zamanla nasıl bütünleştiğini kavramaya çalışmış ve zamanla olan senkronizasyonunun yalnızca bir tesadüf olmadığını çevresindeki tüm insanlara göstermiştir. Öykü esnasında bu alışkanlığından kurtulmaya çalışırken karşımıza çıkan karakter, zamanın kendisine bağımlı kıldığı insanları, öyküde temsil eden en önemli öğe olarak kabul edilebilir. Nasıl başkarakter zamanla olan uyumunu yok edemiyor ve buna bağımlı bir şekilde yaşıyorsa, aynı şekilde normal insanlar da zamana bu denli bağımlı hale gelmiş ve farkında olmadan zamanın içine hapsolmuştur. Bu kişiler artık isteseler de bu bağımlılıktan kurtulamazlar. Çünkü programları dâhilinde gitmeyen işler hep onları huzursuz eder.
Öykünün başkarakterinde görülen ritim takıntısı ve metronomlu melodileri ayırışı da bize yazarın kendi özellikleri hakkında da bilgi vermektedir. Belirli bir ritmik düzende ilerleyen saatin şaşmayan saniye ibresi ritimden çıkmadığı için, bu karakterde kendi saatinin ritminden hiç çıkamamaktadır. Aslında bu takıntı, tüm insanlar hakkında bize bilgi vermektedir. Hayatlarının her saniyesini planlayan bazı insanların da bu karakterden pek farklı olmadığı da açıkça ortadadır. Bu nedenle planlarında ki ufak bir kaymanın büyük sorunlara yol açması, ritim kaçtığında tüm müziğin mahvolmasından pek de farklı değildir. Yine aynı sebepten ötürü, karakterin düzenli bir metronom eşliğinde hareket eden ve metronomun kaçması sonucunda özelliğini kaybetmesi kaçınılmaz olan klasik müziği en sevdiği müzik türü olarak değerlendirmesi normal karşılanmalıdır.
On ikiye bir var adlı öyküde ki başkarakterin, lise yıllarında yalnızca saat ve dakika olarak saat tahminlerinde bulunarak zamanla olan ilişkisi anlatmıştır. Ancak daha sonra yazar, “Üniversiteye geçince, bu melekem daha da kesinleşti. Şimdi artık yalnız akreple yelkovanın değil, saniye ibresinin bile kaçta bulunduğunu bildiğim oluyordu.” sözleriyle yaşı ilerledikçe zamanla olan ilişkisinin geliştiğini okuyucuya göstermiştir yazar. Normal bir insan hayatı da düşünüldüğün de, zaman kişi için yaşı ilerledikçe daha çok anlam kazanır ve hayatı zamana daha bağımlı bir hale gelir. Bir çocuğun zaman kavramı olmadan yaşadığı, hayatı kavrama çabasıyla geçirdiği yıllar; hayatında yaşanacak olayları önceden planlamaya çalışan ve buna göre hayatını şekillendiren bir yetişkinin hayatıyla karşılaştırıldığında, zaman daha önemsiz bir yere sahiptir. Yazarın kaleminden çıkan bu satırlarda “yaş” ve “zaman” arasındaki ilişkide bu şekilde anlatılmıştır.
Yazarın öyküde değindiği ve eleştirdiği başka bir nokta da; bu kadar bağımlı yaşadığımız halde, zaman kavramının farkında olmayışımızla ilgilidir. Yalnızca yılbaşına dakikalar kala bizim için önem kazanan ve saniyelerini saydığımız bu anın bitiminden sonra, tekrar bizim için sıradanlaşan zamanın öneminin farkında olmayışımız yazar için büyük bir problem olarak kabul edilmiştir. Aslında her saniyenin hayatımızda önemli bir yeri olduğunu düşünen yazar bu nedenle “Dakikaların değerini biz ancak yılbaşından yılbaşına anlıyor, onların geçişini ancak o gece – o da 11.55’den 12.00’a kadar- dikkatle takip ediyoruz. O da neden? Aklımız sıra, geçen bir yılı kapayıp gelen bir yılı açtıklarından… Hâlbuki hangi günün hangi dakikası, bir eski yılı kapayıp yenisini açmıyor? Neden bu dikkati her günün her saatine, her dakikasına, her saniyesine çevirmiyoruz?“ cümlelerine öyküsünde yer vererek bu soruna parmak basmıştır.
Sonuç olarak, “ On İkiye Bir Var” adlı öyküde, insanoğlunun, her an insan hayatını etkileyen “zamanın” öneminin farkında olmasa da, zamana bağımlı bir hayat sürdüğünü öne süren bir fikri desteklemektedir. Yazar, öykü boyunca; modern çağda zamana olan bağımlılıktan, belirli bir ritmik düzen üstüne kurulmuş gibi, kalıbından şaşmadan ilerleyen planlı hayatlardan, yaş ilerledikçe zamanın insan hayatındaki öneminin artışından, ancak tüm bu bağımlılığa ve zamanla iç içe yaşayışa rağmen insanlar tarafından zamanın öneminin hala tam olarak kavranılamayışlığından bahsederek öyküsünün içerisini doldurmuştur. Bu yolla yazar, zaman kavramının modern çağdaki önemini vurgulayarak, edebiyat için önemli ve insanlığa zaman kavramının öğretilişi bakımından değerli bir eser ortaya koymuştur.
KAYNAKÇA
1) TANER, Haldun, On İkiye Bir Var, “On İkiye Bir Var”, 9.basım Ankara, Bilgi yayınevi, 2009, s. 19-32
2) YALÇIN, Sıddıka Dilek, Haldun Taner’in Hikâyeleri ve 18.02.2010Hikâyeciliği, Bilgi yayınevi
Furkan SAATCİOĞLU